DOLAR 42,0303 0,49%
EURO 48,6248 0,69%
ALTIN 5.430,180,01
BITCOIN 4524885-3.07828%
Lefkoşa
°

SABAHA KALAN SÜRE

Detay Medya

Detay Medya

25 Ekim 2025 Cumartesi

“BİZ GELDİK SİZİ KURTARDIK” DİYENLERE ATFOLUNUR

“BİZ GELDİK SİZİ KURTARDIK” DİYENLERE ATFOLUNUR
0

BEĞENDİM

ABONE OL

1974’den beridir bu zihniyet ile içimizde yaşayanlar, son zamanlarda sosyal medyada yine çoğalmaya başladı. 51 yıldır bu zihniyetle yol alanlar, acaba Kıbrıs Türk halkının tarihini, vatan ve toprak için yaptıkları mücadeleleri hiç mi araştırmadılar? Ya araştırmadılar, ya kabullenmek istemiyorlar veya cehaletin ta kendisidirler.
Bir kere herkes bilsin ki, bizim Kıbrıs Türk halkı olarak mücadelemiz 74 yılında gerçekleşen harekat ile başlamamıştır. Bizler 1950’lı yıllarda, 1958’de, 1960’da, 1963’te birçok mücadeleler verdik, özgürlüğümüz için, yaşamımız için, toprağımız için ve bu vatan için!!! O zaman sizler neredeydiniz? Bu mücadele Atalarımız tarafından gerçekleşti. En ilkel silahlarla sınırlarımızı beklerken, kadınlarımız da bu mücadelenin içinde yer aldı. Yılmadan, bıkmadan ve gece-gündüz demeden bu vatanın bekçileri oldular. Sizin anlayacağınız “Biz geldik sizi kurtardık” zihniyeti taşıyanlar, işin aslı şöyledir:
Biz bu topraklarda bir avuçtuk ama korkmadık, yılmadık ve kendi kendimize mücadelemizi verdik. Rum, güçlü Devletlerden yardım alınca, bizim de bir güce ihtiyacımız oldu ve bu elbette Türkiye olmalıydı, sonuçta Garantörümüzdü. Atalarımızın direnmesi ile bu mücadelenin takviye alarak gerçekleştiği bir harekattır 1974 Barış Harekatı!!! Sakın ola bunu kendinize mal etmeyiniz!!! Bu birliğin, beraberliğin, Anadolunun bağrından kopup gelen bizimle omuz omuza mücadele edenlerin başarısıdır. Kaldı ki, Kıbrıs coğrafi önemi bakımından Türkiye açısından kaybedilemeyecek ve mutlak suretle kazanılması gereken topraklardı. Yani al gülüm-ver gülüm meselesi de denilebilir!!!
Ve 74 sonrası, Kıbrıs Türk halkı sınır boylarını bekleyen “Mehmetçik” sayesinde korkusuzca yaşam sürmeye başladı. Lakin unutulmamalıdır ki, bu tarihten önce de bu topraklarda “Mücahit” vardı!!!
Sizler bu savaş sayesinde buralarda alınan topraklara getirilip yerleştirildiniz. Eviniz, barkınız, ekecek araziniz oldu!!! Üstelik kimlik sahibi de oldunuz!!! Bizler hiçbir zaman sizleri dışlamadık, kucak açtık, ayırım yapmadık, bizden saydık.
Lakin, yıl 2025 ve içinizden birileri halen daha bu tezi savunmaktadır, “Biz geldik, sizi kurtardık”. O iş öyle değil, bizim tarihimiz ve mücadelemiz çok öncesine dayanmaktadır. Bunu bir kez daha yenilemek ve vurgulamak isterken, sizin zihniyetinizde olanlara da tarihimizi öğretmek istedim. Bilmelisiniz ki, biz bu topraklarda yıllarca mücadele ettik. İngiliz sömürgesinde yaşadık, Rumlarla karışık yaşam sürdük ama asla mücadelemizden, duruşumuzdan, kimliğimizden ve dahi haklarımızdan geri durmadık, kendimizi ezdirmedik, ezilmedik!!!
Bu yüzden bu söylemleriniz, sizin cehaletinizi, bizim tarihimizi bilmemenizi göstermektedir.
Bu vesile ile içimize sonradan gelen, bizlere karışan, bizden olan ve yılların mücadelesine saygı duyan tüm TC kökenli vatandaşlara da selam olsun diyorum.
Ayni dili konuşabiliriz, ayni milletten olabiliriz ve fakat ayni kaderi paylaşmadık. Bizim kaderimiz 74 yılının çok öncesinde başlar. Mücadelenin, acıların, kayıpların, yokluğun, zorluğun sınavını bizler bu savaştan çok önce verdik.
Bu böyle biline!!!!
Vesselam

Devamını Oku

AİDİYET DUYGUSU VE BİZLER

AİDİYET DUYGUSU VE BİZLER
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Aidiyet duygusu bir kişinin kendini bir yere, bir topluluğa ait hissetmesi, kabul görmesi ve bu topluluk içerisinde güçlü bağlar kurması ile oluşan derin insani bir duygudur. Bu duygu sayesinde bireyler kendi kimliklerini bulur, ruhsal dengesini korur ve sosyal çevre ile güçlü bağlar kurar. Yaşam için temel bir ihtiyaçtır aidiyet duygusu!!!
Şimdi bu tanımdan yola çıkarak herkes kendisini sorgulayabilir!!! Bizler bu aidiyet duygusunu hissettik mi, yaşatabildik mi, şu anki ruh durumumuz bize ne söylüyor?
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, toplumun büyük bir kesiminde aidiyet duygusu zarar görmüş, zedelenmiş ve yok olmaya yüz tutmuştur.
İnsanın kendini sevmesi, yaşadığı çevreyi sevmesi, bir yere ait hissetmesi ile gelişen karakter oluşumu; yardımlaşmayı, eşitliği, paylaşımı, mücadeleyi ve samimiyeti, beraberinde getirir!!!
Oysa, bizler bu aidiyet duygusundan o kadar yoksun yaşıyoruz ki!!!! Çevremize bir bakınız, her yer çöplük, enkaz, darmadağın!!! Umursamazlık almış başını gidiyor. İnsan ne zaman umursamaz olur, her şeyden vaz geçtiği zaman, umutlar tükendiği zaman, inançlar yitirildiği zaman!!! Toplumun büyük bir kesiminde ülke ve insan sevgisi kalmamıştır. Ortada bir vaz geçmişlik söz konusudur. Öyle olmasaydı, toplum olarak bugün çok daha farklı bir statüde olur, bunun içinde birbirimizin kuyusunu kazmaz, ülkeyi daha iyi bir yerlere getirmek için, çevremizi daha temiz bir çevre yapabilmek için, bu insan kirliliğinden arınmak için gayret eder, mücadele eder, birlik olur ve tüm bunlar ile aidiyet duygumuz harekete geçer ve daha güzel yarınlar için hareket ederdik!!! Tarihten ders alır, Atalarımızdan örnek alır, bu güçlü duygular ile aidiyet duygusunu harmanlar ve öyle yol alırdık!!!
Savaşın yıkımı, ganimet sarhoşluğu, hazıra konmak, üretmeden harcamak, kolay yoldan para kazanmak, emeksiz, zahmetsiz kolay paraya tamah etmek, geleceği düşünmeden hareket etmek, sahte milliyetçilik, sahte dostluklar, gösteriş budalalığı, makamların yarattığı ego patlaması, hiç bir şey bilmeden her şeyi bilir havaları taşımak, koltuk sevdası, koltuk kavgası, itaatı tercih etmek, kadere boyun eğmek, direnmeyi bırakmak ve daha sayamayacağım onca olumsuzluğun içerisinde yoğrulan bir toplumdan, aidiyet duygusu beklemek sanırım aptallık olur.
Siz bakmayın birilerinin “bu ülke bizim biz yöneteceğiz” demesine!!!
Siz bakmayın “gailemiz toplum” diyenlerin kurduğu süslü cümlelere!!!
Siz bakmayın “tanınma politikası gündemde” diyen ve 50 yıldır bu konuda lafazanlık edenlere !!!
Siz bakmayın “bu Devlet sonsuza dek yaşayacaktır” diyenlere!!!
Ortada ne Devlet tanımına uygun bir Devlet var, ne de bu Devlete ait topluluk var!!! Nüfusu kirlenmiş bir ülkenin, halkı bin parça olmuş bir ülkenin ve en önemlisi de aidiyet ruhunu kaybetmiş bir halkın “BİZ” demesi ağız alışkanlığından öteye gidemez. Zira, “BİZ” diye başlayan cümlelerin temelinde “AİDİYET DUYGUSU” şartı vardır. Biz o duyguyu yitirdik, asıl olan da budur!!!! Ve ne acıdır ki geriden gelen nesil bu duygunun adını sadece kulaktan duyacak ama hiç bilmeyecek, öğrenmeyecektir!!!
Vesselam

Devamını Oku

HERŞEY KİRLENDİ ARTIK

HERŞEY KİRLENDİ ARTIK
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Teknolojinin varlığı ile insanoğlu her şeyi yapay zeka ve robotlar ile çözmeye çalışırken, teknolojinin tutsağı haline gelmiş bulunmaktadır. Sanal alem; dostlukları, arkadaşlıkları, samimiyeti ve dahi komşulukları yakıp, yıktı ve geçti. Şimdi artık doğum günleri, hastaya geçmiş olsun dilekleri, ölüm halinde baş sağlığı bile sosyal medya üzerinden yapılır oldu. Değişim son sürat devam ederken, insanlık başka bir boyuta doğru yol almaktadır. Bu değişimle birlikte her şey kirlendi. Zihinler, beyinsel işlevler, çevre, hava, yiyecekler ve en çok da insanlık öyle bir kirlendi ki, bu saatten sonra kirlenen ne var ise temizlenmesi, temizlemek mümkün değil. Etrafımdaki insanları inceliyorum, çevreyi irdeliyorum ve görüyorum ki, Dünya bir değişim içerisinde hızla büyürken, bu değişimde kirlilik had safhada!!!! Savaşların havaya saçtığı kimyasallar ile toprak kirlendi. Eski verimliliği yok. Yiyeceklerimiz ya hormonlu, ya da GDO’su bozulmuştur. Meyve – sebzelerde eski lezzet yok, bulamıyoruz. Hayvanlar otlak bulamadığı için doğal yollardan değil, vitaminler ve içeriği belli olmayan arpa – buğday ile beslenmekten hayvan etlerinde bile eski lezzet kalmamıştır. Orman bitkileri bile eskisi gibi canlı ve diri değiller. Ardarda çıkan yangınlar sonucu maki bitki örtüsü bile yok olmaya yüz tutmuştur. Doğayı öyle bir kirlettik ki, artık bize eski verimliliğini sunamıyor. Denizler maviden yeşile çalar bir renk olmuş artık kirlilikten!!! Baksanıza, mevsimler bile bambaşka olmuş, bir gün içerisinde adeta dört mevsim yaşar olmuşuz. Kaldı ki, güzelim Adamızın mevsimi düşman çatlatan cinstendi. Artık sabahleyin uyandığımızda, gün içinde hangi mevsimi yaşayacağımızı biz de kestiremiyoruz. Gökyüzüne salınan gazlar, kimyasallar, yeşil alanların giderek azalması, hava olaylarını da bozmuştur. Ve asıl konu insanoğlu, öyle hızlı bir değişim akımının içerisine girmiş ki, nasıl tanımlasam diye düşünür olduk. Çok geniş bir kapsama giren tanımda yok yoktur. Her şey kirlendi artık. Duygular, insanlar, doğa, çevre, tabiat olayları, toprak ana, iklimler, bu kirlilikten nasibini fazlası ile alırken, en kötüsü de insanlığın artık robotlardan bir farkı kalmadı dersem yalan olmaz. Duygusuz ve hissiyat yoksunu bir nesil geriden koşarak gelmektedir. Bir sonraki nesli düşünemiyor ve ne halde olacaklarını kestiremiyorum. Sanırım ben yaşlardakiler en şanslı nesil oluyoruz. Zira, iyilik ve güzellik kavramları içerisinde temiz bir Dünyada doğmuş, yetişmiş ve değişime şahit olmuş bir nesil oluyoruz. Ve elbette bu değişimde, temiz hislerle var olmaya devam etmek, insan kalabilmek, doğada, çevrede en küçük bir güzellikten keyif almayı bilmek, mevsim değişimlerine ayak uydurmak için gayret göstermek ve her ne olursa olsun, değişimden çok iyiliği seçmek ve yapıcı olmak, bir insan için en güzel erdemdir. İşte tüm değişimlere rağmen, tüm bu kirliliğe rağmen, zihnini kirletmeyen, doğaya ve çevreye saygılı olan, mevsimleri ne olursa olsun dostane kucaklayan ve insanlığından hiç bir şey kaybetmeyen her kim varsa selam olsun diyorum.
Vesselam

Devamını Oku

TURUNCUDAN MORA….

TURUNCUDAN MORA….
0

BEĞENDİM

ABONE OL


Sevgili okurlarım, biliyorsunuzdur her partinin kendini temsil eden bir rengi vardır. Turuncu renk de UBP’ye ait, UBP ile bütünleşmiş bir renktir yıllardan beridir!!! Fakat son zamanlarda kendi içlerindeki olaylara bakılırsa, çalkantılar, parti içi birbirini çekememezlik, sandalye alamayanlar, istediği olmayınca küsüp ayrılanlar veya istediğini alamayanların partideki kişileri kötüleyici açıklamaları çok sık vuku bulmaya başladı. Bu da gösteriyor ki, artık bir bütün olmaları mümkün değil. Saflar ikiye hatta üçe bölünmüş durumdadır. Geçmiş yıllarda yine seçim arifesinde bu tarz olaylar cereyan etse de sonunda yine birlik olmayı başarabiliyorlardı. Ancak bu sefer farklı!!! Kendine pay çıkaramayanlar, parti içi rüşvet ve komisyonlardan nasibini alamayanlar veya koltuk beklerken hava alanlar artık bu birlik işine pek de yanaşmıyorlar.
Geçtiğimiz günlerde yine basında çok konuşulacak bir olay, bir vekil adayının şimdiki CB için sarf ettiği sözler basın ve sosyal medyada gündem oldu.
Ne kadar ilginç ve tuhaf bir durum!!! Vekilliğe aday oluyorsunuz, partinin destek vereceği CB adayı için demedik söz bırakmıyorsunuz, üstelik de geçmişte uzun yıllar birlikte çalışmış bulunuyorsunuz!!!
Sözüm ona, bu partiye gönül verip aday çıkmışsanız eğer, bu demek oluyor ki, bu partinin her konuda yaptıklarını , görüşlerini, çalışmalarını, siyasi vizyonunu tasvip ediyor, destekliyor ve bu yüzden kendiniz de bu partiden aday çıkıyorsunuz!!!
O zaman bu yaptığınız açıklama, sizi samimiyetsiz bulmamıza, art niyetiniz olduğuna inanmamıza neden oluyordur. Ne işiniz var bu düşünceler ile bu partide?
Bu ve bunun gibi olaylar seçim yaklaşşın daha çok konuşulacak, birçok konular patlak verecek, birçok anlaşmazlıklar su yüzüne çıkacak ve asıl mesele de Başbakan #Üstel’in parti içi asayişi sağlayamayıp, bir Başbakan olarak itibarının yerle bir olacağıdır. Hoş aslında bunu görmek isteyen çoktan görmüştür de….
Evet, oyun şimdi başlıyor, herkes eteğindeki taşları dökecek, birileri birilerini sırtından bıçaklamayı hedefleyecek, birileri Başbakanlık koltuğuna gözünü dikmiş, bu amacını yerine getirmek için elinden geleni ardına koymayacak. Kılıçlar çoktan çekilmiş içten içe de dışarıya vurmaya yeni yeni başladı.
Hasan #Taçoy, güçlü bir aday gibi görünse de entrikaların adamı, sağ gösterip sol vurmayı iyi beceriyor. Bence artık hükümsüz !!
Olgun #Amcaoğlu, sessiz kalıp bu polemiklerle kendini yıpratmak istemiyor. Lakin, toplumda eski saygınlığı yok!!
Oğuzhan #Hasipoğlu, sevilen bir siyaset adamı olmamakla birlikte, yeni Bakanlık almış bulunmasından dolayı, bir sonraki yarışta var olacaktır!!
Uzun lafın kısası, UBP’nin içinde esen Kasırga rüzgarları, geçmiş Başbakanların hazin sonu ve günümüzdeki çalkantılar, ki Juju olaylarına hiç girmedim, bu turuncu rengi kendisine sembol seçmiş partinin, günün sonunda bu rengin mora dönüşeceği ve parti içerisinde mosmor bir görüntünün yer alacağı kaçınılmaz bir gerçek olacaktır. 
Vesselam

Devamını Oku

TOPLUM (BİZ) VE AHLAK KURALLARI

TOPLUM (BİZ) VE AHLAK KURALLARI
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yazıma başlerken ilk olarak Ahlak Kuralları’nın bir tanımını yapmak isterim.
Ahlak Kuralları; bir toplumda yaşayan insanların iyi veya kötü, doğru veya yanlış olarak nitelendirdiği davranışları ve bu davranışların temelini oluşturan değer yargılarıdır. Daha kısa bir deyişle; kişinin, kendi vicdanının sesi ve telkinleri ile oluşan kurallardır.,
Şöyle ki, toplumun durumuna göz attığımız zaman, bizdeki Ahlak Kurallarının yerle bir olduğunu görmemiz kaçınılmaz bir gerçektir. Teknolojinin bu kadar yaygın olduğu bir dönemde, insan kendini hiç mi geliştirmez, hepten mi olan biteni de yok etmeye çalışır?
Kabul edelim, çok bozulduk. Örf ve ananelerden koptukça, nüfus kirlendikçe, biz biz olmaktan çıktık. En yakınlarımızı tanıyamaz olduk veya değişimine hayretler içerisinde baka kaldık.
Namus kavramı günümüzde “özgürlük” veya “serbestiyet” ile yer değiştirmiş durumda. Özellikle Z kuşağı veya ne dersiniz bilemem, gençlik bu konuda darmadağın. Yani evli bireyleri, yetişkinleri geçtim ama toplumun hemen hemen her kesiminde bu değer yarglarının giderek yozlaştığını görmekteyim.
Bir insan ne için yaşar? Elbette onuru ve çevresinde iyi bir izlenim bırakmak, saygın bir birey olmak için yaşam sürer. İdealleri, hayalleri ve hedefleri olur. Ancak, bu şekilde düşünen ve bunun için gayret gösteren insan maalesef toplumda çok az sayıda kalmıştır.
Bu yüzden dağılmış, parçalanmış ve bölünmüş bir toplum olduk. Eskileri örnek almadık, yeni Dünya ve gelişim ile Ahlak Kurallarını bir köşeye ittik. Oysa, herşey değişime uğrasa da, bu kurullar insan karakterinin oluşum ve gelişiminin yapı taşlarıdır.
Geçtiğimiz günlerde bir akşam bir eğlence mekanındaki izlenimlerimi sizinle paylaşmak istiyorum.
Kız anne ve kardeşi ile eğlence mekanına geldi. Kısa bir süre sonra elinde rakı bardağı masa masa gezip tanıdıklarına seslenmeye başladı, sanki konsa çıkmış konsomatris gibi!!!
Bir müddet sonra yan masada oturan bekar bir adamla sıkı fıkı olup, elinde rakı bardağı ile adamın masasına geçti. Sohbet ilerledikçe, el kol şakaları, el tutuşmalar, bacak okşamalar derken ortaya hoş olmayan bir manzara çıktı. Bütün bunlar olurken anne de seyirci!!!
Ben hayretler içerisinde 25-26 yaşında olan bu kızın davranışlarını izleyip, daha bu yaşlarda bu kadar serbestiyet, umursuz ve Ahlak Kurallarını hiçe sayan bir kızın ileriki yaşlardaki durumunu tahayyül edemedim.
Her şeyi geçtim, insanın kendisine saygısı olmalı, toplulukta bir duruşu, bir adabı olmalı!!!
Düşünsenize, bu ve bunun gibiler geleceğin ebeveyni olacak!!!
Annesi için yorum dahi yapmıyorum!!!
Diyeceğim o ki, toplumun her kesiminde gözle görülür bir değişim var.
Zaman değişir, akar gider. Bu zaman diliminde teknoloji gelişir, uzay çağını yaşar oluruz. Ancak, toplumsal değerler, ahlak kuralları, kişilik ve karakter değişmeyecek olan ve bizi biz yapan erdemlerdir. Ben bunu bilir, bunu yaşarım.
Özgürlük veya serbestiyet, adına her ne derseniz deyiniz, toplum içerisinde davranış şeklinizi belirlemez.
Özgürlük; hür olmak, tutsak olmamaktır.
Serbestiyet; kısıtlama, zorlama, zorunluluk veya bağlılık olmama durumudur.
Vesselam

Devamını Oku