DOLAR 41,9553 0,24%
EURO 48,9114 0,44%
ALTIN 5.392,811,23
BITCOIN 4667543-3.71026%
Lefkoşa
°

SABAHA KALAN SÜRE

r
r
r
r
r
r
“BİR MAHKEME KARARI HAKKINDAKİ İDDİALAR VE GÖRÜŞLERİM”

“BİR MAHKEME KARARI HAKKINDAKİ İDDİALAR VE GÖRÜŞLERİM”

ABONE OL
Ekim 29, 2025 16:38
“BİR MAHKEME KARARI HAKKINDAKİ İDDİALAR VE GÖRÜŞLERİM”
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Konuk Yazar Halil Sadrazam

Seçim sona erdiğine ve yeni bir dönem başladığına göre siz de bize inanıyorsanız ve söyleyecek sözleriniz, yazacak kaleminiz varsa

ADALETİN SAĞLANMASINA katkıda bulunabileceğinizi düşünüyorum! “MAHKEME” niteliklerine sahip olup olmadığı tartışılan heyet, kararını okuyup, tarihleyip imzaladıktan sonra kararın, takriben 16 ayrı yerine ilaveler yapmıştır. Üstelik bunları yaparken huzurunda hiç tartışılmayan kaynakları kararına gerekçe yapmıştır.

KARARA GEREKÇE YAPILAN BİRÇOK BİLİMSEL VE HUKUKSAL KAYNAK MEVCUT DEĞİLDİR.

Sonuçta sanığa, kendi öz çocuğuna tecavüz ettiği iddiasıyla mahkumiyet kararı verilmiş ve 30 SENE hapis cezasına çarptırılmıştır. Emekli Yargıç Hasan Sözmener, Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararlarını okuduğunda, “karar bir mahkeme kararından ziyade, tıp alanında yazılmış bir teze benziyor” demekte ve “Sanığın aldığı mahkumiyet onun ölümünden beterdir” demektedir. Hasan Sözmener’in 16 Ekim 2025 tarihli paylaşımı şöyledir:

“BİR MAHKEME KARARI HAKKINDAKİ İDDİALAR VE GÖRÜŞLERİM

Bu yılın Ağustos ayı başından beridir, benimle konuşan hemen hemen herkes, mahkemece verilmiş bir karar hakkındaki düşüncelerimi sormaktadır. Karar, bir babanın yıllarca kendi öz çocuğuna tecavüzde bulunduğuna ilişkindir. Mahkeme, babayı suçlu buldu ve kendisine 30 yıl hapis cezası verdi. Ben mahkemenin kararını dört başı mamur bir şekilde okumamıştım. Ayrıca mahkemenin kararı aleyhine sanık, istinaf dosyalamıştır. Yani yargı süreci tamamlanmamıştır. Bu nedenle konu hakkında görüş bildirmemeye gayret sarf ediyordum.

Ancak sanık, istinafa ek olarak başka bir çare için, Yüksek Mahkemeye bir müracaat yaptı. Hatta bu müracaat, sanığın, Yüksek Mahkemeye, başka bir dava açtı şeklinde yansıdı. Bu müracaat üzerine, halkın, davaya olan ilgisi daha da arttı ve benden görüş istemleri daha da arttı. Bunun üzerine mahkemenin kararını çok daha dikkatli bir şekilde okudum.

Kararı, bir mahkeme kararından çok, tıp alanında yazılmış bir yüksek lisans veya doktora tezine benzettim. O nedenle kararı tam anlayabildiğimi söyleyemem. Ancak anlatacaklarımın tam olarak anlaşılabilmesi için bir takım ön bilgiler vermek istiyorum.

Ülkemizdeki yargı düzeni, iki dereceli yargı düzenidir. Bu bakımdan mahkemeleri ikiye ayırabiliriz. 1. Alt (bidayet) mahkemeleri, 2. Yüksek Mahkeme Alt mahkemeler de ikiye ayrılabilir. 1. Kaza Mahkemeleri, 2. Ağır ceza mahkemeleri. Ağır ceza mahkemeleri, üç yargıçtan oluşmaktadır ve beş yıldan fazla hapis cezası veya bir milyon Türk Lirasını aşan para cezasını veya her iki cezayı gerektiren suçlara ilişkin olarak açılan davalara bakmakla yetkilidir. Ağır ceza mahkemelerinin verdikleri kararları beğenmeyen sanıklar veya iddia makamı olarak Başsavcılık, Yargıtay olarak görev yapmakta olan Yüksek Mahkemeye istinaf dosyalayabilir. Sanık, suçlu bulunmasına ilişkin mahkumiyet kararına veya kendisine takdir edilen cezanın fazlalığına ilişkin olarak, başsavcılık ise, sanığın beraatına veya sanığa verilen cezanın azlığına ilişkin olarak istinaf dosyalayabilirler. Bunlar dışındaki ara kararlar diyebileceğimiz kararları beğenmeyen sanıklar ve başsavcılık, bu ara kararlara karşı da istinaf dosyalayabilir.

Yargıtay, toplamda üç yüksek mahkeme yargıcından oluşmaktadır ve yetkileri, anayasanın 151. Maddesinde ve 9/76 sayılı Mahkemeler yasasında ve Fasıl 155 Ceza Muhakemeleri Usulü yasasında belirlenmiştir. Belirlenmiş olan bu yetkileri çok kısa bir şekilde sıralıyorum. Sanığın Mahkumiyete karşı istinafındaki yargıtayın yetkileri: i. İstinafı ret edebilir ii. Sanığı beraat ettirebilir, iii. Başka bir suçtan dolayı sanığı mahkum edebilir iv. Alt mahkemede yeni bir yargılama kararı verebilir. Sanığın cezanın fazlalığına ilişkin istinafındaki Yargıtayın yetkileri: i. Cezayı artırabilir, ii. Azaltabilir veya iii. Cezayı değiştirebilir. Başsavcılığın istinafındaki yargıtayın yetkileri: Beraat kararına karşı olan istinafta: i. Beraatı kaldırabilir ve sanığı mahkum edip cezalandırabilir, ii. Yeni soruşturma yapılmasını emredebilir veya sanığın tekrar yargılanmasını emredebilir, iii. İstinafı ret edebillir. Cezanın az olduğuna ilişkin istinafta: i. Cezayı artırabilir, ii. İstinafı ret edebilir. Konumuz, sanık aleyhine verilmiş bir mahkumiyet kararı ve bilahare verilmiş olan ceza kararıdır. Sanık, hakkındaki mahkumiyet kararına ve verilen cezaya karşı istinaf dosyalamıştır.

Yargıtay, istinafı dinledikten sonra, yukarıda da belirtildiği gibi, i. İstinafı ret edebilir veya ii. Sanığı beraat ettirebilir iii. Sanığı başka bir suçtan mahkum edip cezalandırabilir veya iv. Dosyayı iade ederek yeni bir yargılama yapılmasına karar verebilir v. Mahkumiyetle ilgili istinafı ret ettiği takdirde cezayı artırabilir veya azaltabilir veya değiştirebilir. Sanığın istinafına rağmen, yargıtaya yaptığı ikinci müracaat neyin nesi oluyor diye bana sormaktasınız.

Bu sorunun cevabını anayasanın 151. Maddesinin (3)’üncü fıkrası vermektedir. Bu fıkra yargıtaya 5 konuda emirname çıkartabilme yetkisi vermektedir. Konumuzla ilgili iki emirname sözkonusudur. 1. Herhangi bir mahkeme veya yargı niteliğinde yetki kullanan herhangi bir makamın yanlış bir kararının uygulanmasını önlemek için emirname (Prohibition) 2. herhangi bir mahkeme veya yargı niteliğinde yetki kullanan herhangi bir makamın kararının iptali için emirname (certiorari) Sanık, yapmış olduğu istinafa ilaveten, bu iki emirnamenin çıkarılması için yargıtaya müracaat edebilmek için izin talep etmiştir. Yani sanık, istinafa ilaveten yargıtaya müracaat etmemiş, yasalar gereği müracaat edebilmek için izin talep etmiştir. Yargıtay izin verirse, sanık, alt mahkemenin, kendisi aleyhine vermiş olduğu mahkumiyet ve ceza kararının iptali ve uygulanmasının durdurulması talebiyle yargıtaya müracaat edebilecektir. Sanığın, izin talebi ile ilgili müracaatı tehir edilmiştir ve istinafa, ön görüşme için bir tarih verilmiştir. Birçok halde, yargıtayın istinaftaki yetkileri ile, bahse konu emirnamelerin çıkarılmasına ilişkin yetkileri paralellik arz etmektedir.

Ancak, istinafa başvurulmuş olması, söz konusu emirnamelerin çıkarılması için, yargıtaya müracaat edilmesine engel değildir. Hatta, emirname ısdarı için yapılan müracaatın karara bağlanması daha süratli bir şekilde gerçekleşebilmektedir. Yargıtaya istinaf dosyalayabilmenin koşullarının bir kısmı yukarıda belirtilmektedir. Sanık açısından, sanıkla ilgili bir mahkumiyet kararı ve bir de ceza kararı olması gerekir. İstinaf edebilmek için, sanığa, alt mahkemenin kararı tarihinden itibaren on günlük bir süre tanınmıştır. Bahse konu emirnamelerin hangi hallerde çıkarılabileceği birçok Yargıtay kararında belirtilmektedir.

Bunlardan birkaçı şöyledir: Alt mahkemenin kararına bakıldığında ilk nazarda yetki eksikliği veya yetkilerin aşılması veya bir yasaya aykırılık durumu var ise veya doğal adalet ilkeleri çiğnenmişse veya tarafkirlik veya hile veya muvazaa var ise, Yargıtay bu emirnameleri çıkartabilir ve alt mahkemenin kararını iptal edebilir ve uygulanmasını durdurabilir. Olayımızda sanık herhalde, alt mahkemenin kararının kanunsuz ve/veya yetkilerin aşılması ve/veya yetkisizce ve/veya taraf tutularak ve/veya hile yapılarak ve/veya muvazaa yapılarak verildiği iddiasındadır ve tez elden yani kestirme yoldan alt mahkemenin kararının, Yargıtay tarafından iptal edilmesini ve uygulanmasının durdurulmasını talep etmek istemektedir.

Yani sanık iki ayrı yoldan hareket ederek, hakkındaki kararın iptalini talep etmektedir. Anayasanın 17 ve Fasıl 155’in 113. Maddelerinin kuralları gereği, sanıkla ilgili mahkeme tarafından verilen karar yazılı olur ve bir açık oturumda okunur ve okunan karar mahkeme başkanı veya onun direktifi ile bir yargıç tarafından okunduğu tarih atılarak imzalanır. Bir karar bu şekilde imzalandıktan sonra genel ilke olarak kararda düzeltmeler yapılamaz. Bu genel kuralın bir tek istisnası vardır o da yalnızca yazım hataları düzeltilebilir. Sanığın kanaati o yöndedir ki, düzeltme, okunan karara ilaveler yapılmasına cevaz vermemektedir. Yazım hatalarından sanığın anladığı, ufak tefek imla hatalarıdır. Tabii ki bu konuda en isabetli ve geçerli kararı verebilecek olan mahkeme, yargıtaydır.

Yukarıda da belirtmiş olduğum gibi, alt mahkemenin kararını okuduğumda, kararın bir mahkeme kararından ziyade, tıp alanında yazılmış bir teze benzemektedir. Öğrendiğim kadarı ile, alt mahkeme, kararını okuyup, tarihleyip imzaladıktan sonra okuduğu kararın, takriben 16 ayrı yerine ilaveler yapmıştır. Sanığın iddialarına göre, bu ilaveler, yazım hatalarının düzeltilmesi olarak nitelendirilemez. Durum bu merkezde ise, herhalde yargıtayın istinafta ele alabileceği karar, ilk okunan karardır. Alt Mahkeme tarafından düzeltilmiş karar esas olarak ele alınıp incelenemez.

Düzeltilmiş olan karar, yalnızca mahkemenin, gerçek niyetinin ortaya çıkarılabilmesi açısından faydalı olabilir. Mahkeme kararlarına ilişkin bir diğer ilke, kararda, kararın dayandığı gerekçelerin gösterilmesi gerekliliğine ilişkin ilkedir. Sanığa göre, tüm taraflarca üzerinde tartışılmayan deliller ve bilimsel kaynaklar, karara gerekçe olarak gösterilemez. Birçok konuda bilim alanında birbirine zıt görüşlerin savunulmakta olduğu bilinen bir gerçektir. Doğal olarak her bir taraf, kendi tezine uygun olan bilimsel kaynağın doğruları yansıttığını ileri sürecektir. Ancak yargılamada, kararda kullanılması muhtemel bilimsel kaynakların tüm tarafların bilgisine getirilmesi ve aksi görüşte olanın, aksi görüşleri ile ilgili bilimsel kaynak sunmasına izin verilmelidir. Herhalde mahkeme huzurunda hiç tartışılmayan kaynakları bulup kararına gerekçe yapma konusunda mahkeme serbest değildir.

Sanık, alt mahkemenin, mahkeme huzurunda konu edilmeyen bilimsel kaynakları, kararına gerekçe yaptığı iddiasındadır. Yukarıdakiler bir tarafa sanık, mahkemenin, kararına gerekçe yaptığını iddia etmekte olduğu birçok bilimsel ve hukuksal kaynağa, ulaşamadıkları veya gösterilen şekilde kaynakların mevcut olmadığı iddiasındadır. Okuduğum kararda dikkatimi çeken bir husus olmuştur. O da çocuğun, sanığın belirleyeceği doktorlar tarafından muayene edilmemiş olduğudur.

Çünkü kararda bu yönde bir husus bulamadım. Ancak bu konuda sanık tarafından bir talep yapıldığına ve iddia makamının, çocuğun böyle bir muayeneye izin vermediğinin mahkemeye beyan edildiğini ve mahkemenin de böyle bir muayeneye izin vermediğine ilişkin bir ara kararı olduğunu ve hatta sanığın bu karar aleyhine istinaf dosyaladığını ve yargıtayın da alt mahkeme ile ayni görüşte olduğuna ilişkin karar verdiğini öğrendim. Dikkat çekici diğer bir husus ise, çocuğun iletişim şeklinin sanığın bilirkişi tanığı tarafından, şahadeti sırasında mahkemede izlenilmemiş olmasının, bu tanığın şahadetini zayıflattığı yönündeki alt mahkemenin kanaati olmuştur.

Usul kurallarına göre, bir davanın duruşmasında şahadet vermesi tasarlanan şahitler, şahadetleri öncesi, duruşma salonunda hazır bulunamazlar. Özel nedenlerden ötürü bu kuralın aksine izin verilecekseydi, bu konuda sanığı aydınlatması gereken herhalde mahkeme olabilirdi diye düşünülebilir. Sanığın diğer önemli bir iddiasının da, başsavcılığın, leyhe ve aleyhe tüm şahadeti ve delilleri mahkemeye ibraz etme hususundaki zorunluluğa uymadığı ve sadece aleyhe olanları ibraz ettiği yönündedir. Sonuçta sanık hakkında, kendi öz çocuğuna tecavüz ettiği nedeniyle mahkumiyet kararı verilmiş ve 30 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır.

Yargı süreci henüz devam ettiği için daha fazla ayrıntıya girmem veya daha detaylı bilgi vermem, yargıya müdahale teşkil edebileceğinden, şimdilik bu kadar bilgi verebilirim. Bu yazımda, yargıya müdahale etmeyi asla hiç düşünmedim. En iyi kararı verecek olan yargıtaydır. Çünkü, konuyu enine boyuna inceleme hak ve yetkisi yargıtaya aittir. Konu son derece hassastır. Emekli bir yargıç olarak, böyle bir davaya bakmak zorunda kalmadığım için kendimi şanslı görüyorum. Sanığın aldığı mahkumiyet belki de onun ölümünden beterdir.”

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP
300x250r
300x250r