KENDİNİZİ VE YAŞAMINIZI NE KADAR SORGULUYORSUNUZ? NERDEN NEREYE GELDİĞİMİZİN FARKINDA MISINIZ???
Biliyorsunuz “sorgulamayan toplumlar yok olmaya mahkumdur” denmiştir. Bizdeki durum da uzun zamandır bu yola girmiş bulunmakta olduğumuzun sinyallerini sık sık vermeye başladı . Millet olarak çöküntü yaşadığımız, özümüzü kaybettiğimiz, hiçbir şeye inancımızın kalmadığı, rastgele yaşamı tercih ettiğimiz ve kendimizi sorgulamayı çoktan bıraktığımız yaşanılanlardan da anlaşılacağı üzere vuku bulmuştur.
Oysa, insanoğlu kendini sorgulayıp, yanlışlarını teşhis edip, kendini doğruya yöneltecek, en az hata ile yol alabilecek bir birey olarak geliştirmez ise ne diye yaşar!!! Yaşamımızın amacı hep daha iyiyi bulmak, hep daha iyi olmak, hep daha çok iyilik yapmak ve güzelden yana olanı tercih etmek değil midir ki sevgili okurlarım!!!!! Geçtiğimiz günlerde birkaç merdiveni olan bir dükkandan çıkıyorum. Önümde yaşlı bir teyze bastonu ile ağır aksak merdivenleri inmeye çalışıyor. Hemen önüne geçerek ona elimi uzattım “izin verin size yardım edeyim” dedim. Gözlerinde şaşkın bir bakış ile elini hiç tereddüt etmeden uzattı ve basamakları rahat ve güvenli bir şekilde inmesini sağladım. Basamakların bitiminde elimi biraz fazlaca sıkarak, “teşekkür ederim kızım” dedi ve elindeki küçük bir poşet ile arabasına yöneldi.
Ardından takip ettim, bu yaşlı kadın bu vaziyette araç kullanıyordu. Devlet olarak ne kadar yetersiz olduğumuzu bir kez daha anlamışken, insanlığın da hangi evreye geçtiğini anlamakta zorlanmadım. Yardım eli uzatan yoktu. Kim bilir, belki de evlatları vardı ama kadıncağızın gereksinimleri ile ilgilenen evlatlar değillerdi!!!! Bu yaşanılan olayı bile sorgulayan bir insanım. Çünkü sorgulamak, gerçeklerle yüzleşmenin, doğru yolu bulmanın, hatalarınızı teşhis etmenin ve daha iyi bir kişilik oluşturmanızın temelini sağlar. Bana göre işin özü budur.
Ama ne acıdı ki, toplum olarak sorgulayan bir toplum değiliz. Hele ki gençlik, hep “hayat bir gün, o da bugün” modunda yaşamaktadır. Belli bir yaş üstü belki biraz yaşadığımız bu günleri sorgular ve derin bir “ahh” çeker. Yıllar bizi ne hale getirdi. Bir zamanlar bu ülkede evlerimizde kapı-pencere açık otururken, çocukluğumuz sokaklarda oyun oynarken, hiç korkusuz evimize yakın parka arkadaşlarımız ile elele gidip oyunlar oynayıp, tekrar evimize dönerken, uzun mesafeleri yaya olarak gidip gelirken kimsenin bizi rahatsız etmediği , yolumuzdan döndürmediği, çantalarımızı çaldırırız korkusu taşımadığımız o yıllar!!!!! Ahh ki ne ahhh. Şimdi evlerimizde çifte kilit altında, pencerelerde demir parmaklıklar ardında yaşam sürüyoruz.
Çocuklarımızı değil parka, yan komşuya bile göndermeye korkuyoruz. Yollar, sokaklar trafikte terör, yabancılarla tekin olmamakla birlikte, hiç güven vermiyor. Belli bir vakitten sonra bazı sokaklarda yalnız yürümek hiç akıl işi değil. Hangi köşeden, hangi evden bir yabancı çıkacak ve boğazımıza bıçak dayayıp para isteyecek diye endişe ile yaşıyoruz. Bir de “özgürlükten” bahsediyorlar. Ben kendi ülkemde sokakta korkusuzca yürüyemiyorsam, trafikte her an bir magandanın hatalı sürüşüne maruz kalmaktan ödüm kopuyorsa, evimde pencere açık oturamıyorsam, bahçemde huzur ile zaman geçiremiyorsam, belli bir vakitten sonra yürüyüş amaçlı gezinemiyorsam bunun neresi özgürlük!!!! İnsan kendine sormaz mı, nerden nereye geldik, nasıl bu hayatın içine düştük, nerede hata yaptık, nasıl bir toplum olup çıktık???? Vesselam